Eş-ŞEYH CEMALEDDİN KUMUKİ Ed-DAĞISTANİ (K.S)

Şeyh Cemaleddin Gazikumuki, Dağıstan'ın Gazikumuk şehrinde 1788 yılında (16 Muharrem 1203 h. Perşembe günü) doğmuştur. Kur’an hafızı olup hadis ilimlerinde de on binlerce hadisi rivayet zincirlerinin sağlamlık derecelerine göre tasnif edecek kadar iyi bilen, zahiri ve batini bilimlerdeki yetkinliği tartışılmaz bir âlimdi. Bir süre Dağıstan hanlarına idareci olarak da hizmet eden Cemaleddin Gazikumuki'nin aralarında Arapça, Türkçe, Farsça ve Rusça’nın da bulunduğu, Dağıstan dilleri ile on beş civarında dili konuşacak düzeyde bildiği rivayet edilmektedir.
Dağıstan’
Şeyh Cemaleddin Gazikumuki'nin ataları da bu çerçevede Medine-i Münevver’den gelerek Kumuk'a yerleşen kimselerdendir. Gazikumuki’nin “Seyyid” unvanına sahip oluşu da ecdadının şeceresinin Rasulullah Efendimiz s.a.v.’e kadar ulaşarak, Hz. Hüseyin’in neslinden gelen kimseler oluşundandır. Ruhani silsilesi ise Hz. Ebu Bekr-i Sıddîk’e ulaşmaktadır. Aynı silsilenin büyük önderlerinden Şeyh Şerafeddin’in silsilesi de aynı şekilde ashabın önde gelen isimlerinden Mikdat bin Esved’e ulaşmaktadır.
Seyyid Cemaleddin’in doğduğu yıllarda Dağıstan, hemen her yerleşim yerinde oluşmuş yerel Hanlıklar halinde yönetiliyordu. Ancak İmam Şamil zamanında tüm Dağıstan bir idari bütünlüğe kavuşmuştur. Kafkasya’nın doğusunda siyasi birliğin sağlandığı dönemde İmam Şamil, Ruslara karşı mücadelenin daha da güçlenmesi için Kuzey-Batı Kafkasya’yı da aynı siyasi yapıya dâhil etmeyi amaçlamıştır. Bu amaçla, Çerkezistan’a (Kuzey Batı Kafkasya’ya) Naip’ler göndermiş ve kısmen de olsa birliktelik sağlanmıştır. İmam Şamil’in Çerkezistan’a, farklı tarihlerde gönderdiği en gözde üç Naip’ten son gönderdiği ‘Muhammed Emin Paşa’ çok daha başarılı olmuş ve tam 12 yıl mücadelesine devam etmiştir. Nihayet İmam Şamil’in teslimiyetinden sonra, o da “Artık mücadele etmenin bir anlamı kalmadığı kanaatine vararak harbi bırakarak Türkiye’ye gelmiş. Kabri Bursa-Armut köyündedir.
Gazikumuk'lu Cemaleddîn'in kendi el yazısı ile kaleme aldığı “El-Âdâbu'l-Marzıyye Fi't-Tarîkati'n-Nakşbendiyye” adlı eserinin orijinal nüshasına oğlu Seyyid Abdurrahman'ın yazdığı önsöz Cemaleddin Gazikumuki’nin hayatı hakkındaki en önemli kaynaktır. Tercüme edilerek Latin harflerine de aktarılan bu eserin önsözünde oğlu babasının hayatını şöyle anlatmaktadır:
“Babam Seyyid Cemaleddîn Gazikumuk'ta doğmuştur. Gençliğinde Gazikumuk hanı Aslan Han'ın sekreteri olmuş­tur. Aslan Han onu çok severdi ve gayret ve dürüstlüğünü mükâfatlandırmak için, Kürin hanlığındaki hepsi de Astal adını taşıyan üç köyün Han için tahsil edilen gelirini bağışladı. İşte bu sıralarda, ilahi bir ilham ile dünya hayatının bir hiç olduğunun bir anda farkına varan babam Allah'a yöneldi ve Aslan Han'ın hizmetinde iken işlediği bütün günahlardan pişman oldu. O ilk önce, Yeraglar köyündeki Nakşbendiyye şeyhi Kürin'li Muhammed Efendi'nin huzuruna vardı. Bu Şeyhten tarikatı elde ederek, hakikat yolunda yürümek isteyenleri bu yola sevk etmek için icazet aldı. Mürşidinin sağlığında müridlerin eğitimi konusundaki tasavvufi hilafeti aldıktan sonra tekrar Gazikumuk'a döndü.
Gazikumuk'ta, zamanını inziva içerisinde, namaz kılmakla ve kendisini ziyarete gelenleri hakikat yoluna sevk etmekle geçirdi. Aslan Han zamanını artık geride bırakıyordu. Babamın şöhreti uzaklara, dağlara ve ovalara yayıldı. Şu bir gerçek ki, Gazi Muhammed ile Şeyh Şamil dahi, Gazikumuk'ta Şeyh Cemaleddîn adında keramet sahibi bir veli ortaya çıktığı söylentisini işitmişlerdi. Bu iki Şeyh, onu ziyaret edip tarikat almak istediler.
Fakat Gazi Muhammed ilk önce babamı sınamak ve gerçekten iddia edildiği gibi sırları keşfetmeye kabiliyetli bir şeyh olup olmadığını öğrenmek istedi. Bir arkadaşıyla Gazikumuk'a geldi ve evimizin önüne gelerek, babamın yanına ilkönce arkadaşının girmesini emretti. Daha sonra eve girerek en üst katta boş bir odaya vardı ve sessizce kapının yanı başına oturdu. Böylece, babamın kendisinin orada olduğunu hiç bilmese de, her ziyaretçiyi ismi ve kabilesi ile tanıyıp-tanımadığını öğrenmek istiyordu. Gazi Muhammed kapının yanında otururken, babam : “Selam Gazi Muhammed, daha yakınıma otur, burası senin yerin değildir.” dedi. Şaşkına dönen Gazi Muhammed, “Benim Gazi Muhammed olduğumu nereden biliyorsun? Beni ne hiç gördün ne de benden bahsedildiğini duydun?” diye sordu.
Babam da gülümseyerek, “
Bu sözleri işiten adam şaşkına döndü, benzi sarardı ve babamın keskin anlayışı karşısında titredi. Gazi Muhammed ikinci, defa babama geldi ve ondan tarikat aldı.
Aslan Han pek çok kimsenin babamı ziyaret ettiğini öğrenince, tasavvufun Gazikumuk Hanlığı’nda yayılmasından korktu. Babamı birkaç kez yanına çağırarak, ziyaretçi kabul etmemesini, inziva hayatını terk etmesini tavsiye etti ve ihtiyaç duyacağı her hususta ona yardım etmeyi teklif etti. Babam da, hiç kimseyi davet etmediğini, fakat kendini görmeye gelenleri huzurundan kovmaya da niyeti olmadığını söyledi. Bunun üzerine Aslan Han'ın babama karşı tutumu düşmanlığa dönüştü. Hatta onu öldür­mek bile istedi, fakat Allah onu bu cinayetten korudu.
Bir gün babamı öldürmek niyetiyle yanına getirtti. Han'ın huzuruna getirilince bastonuna dayanmış, vaziyette önünde durdu. Bu sırada Han birdenbire sarardı ve hemen ayağa kalkarak korkmuş bir vaziyette odayı terk etti. “O’nu serbest bırakın ve ona dokunmayın. O’nun parmakları mum gibi ışık saçıyor.” dedi. Bir başka kere Aslan Han, babama şöyle dedi: “Senin veli olduğunu ve kerametler izhar ettiğini söylüyorlar. Bana onlardan birini göster de velî olduğunu kabul edeyim.” Babam da ona şu cevabı verdi : «Ben bir veli değilim, fakat Allah'ın bir kuluyum. Beni serbest bırak.” Bunun üzerine han, “Müşahedelerinden veya kerametlerinden birini göstermezsen seni öldüreceğim.” dedi.
Babam Han'dan kurtulamayacağını görünce, Han'ın muhafızlarından birinin kendisine refakat etmesini istedi. Birlikte gittikleri yolun bir noktasında bir dikdörtgen çizdi ve şöyle dedi : “Burada Hayhana adında, çok uzun zaman önce kâfirlere karşı savaşırken şehit düşen bir kadın yatmaktadır. Vücudu kefenin içinde bozulmamış vaziyette durmaktadır.”
Han'ın hizmetçisi gülmeye başladı ve şöyle dedi : “ Toz-topraktan başka bir şey bulunmayan yolun ortasında nasıl bir kabir bulunabilir? Şayet yanılıyorsan Han seni öldürür.” Bu sırada babamın bir öküz sürüp gitmekte olan bir müridi yaklaştı ve “
Gazikumuk Hanı babamın velâyetine inandığı o günden, itibaren O’nu tasavvufi çalışmasında serbest bıraktı. Babamın müridi de öküzü orada kurban etti. Fakat daha sonraları Han, Dağıstan’daki otoritesinin elinden gideceği endişesiyle yine düşmanlıkta devam ettiği için, hayatından endişe eden babam Gazikumuk'tan ayrıldı ve. Aslan Han'ın ölümüne kadar kaldığı Zudahar'a yerleşti. Aslan Han'ın ölümünden sonra tekrar Gazikumuk'a döndü.
Şeyh Şerafeddin döneminde aynı yola intisap eden ve yakın zamana kadar yaşayan ve silsile hakkındaki rivayetler konusunda “kaynak kişi” konumundaki Ali Usta’nın anlatımına göre Kumuk Hanı Aslan, zalim bir kimseydi. Cemaleddin Gazikumuki, tasavvufa intisabından sonra maiyetinde çalıştığı Aslan Han’
Bunun üzerine hapishaneye atılır ve birçok işkencelerden geçirilir. Bunlara rağmen, Seyyid Cemaleddin, yine de görev almayı kabul etmeyince. Aslan Han, gazaplanarak idam edilmesini emreder. Konağının balkonundan Seyyid Cemaleddin’in, idam sahnesini seyrederken, gözüne ne göründü ise, Han "Serbest bırakın O’nu" diye bağırarak düşüp bayılır ve Cemaleddin serbest bırakılır. Aslan Han ile Gazikumuki’nin ilişkisini dile getiren oğlu Seyyid Abdurrahman’
Manevi halini anlatan kıssalardan birisi Ali Usta tarfaından şöyle nakledilmektedir: “Bizim köyümüzün ismi Aslantürk'tür. Biz, TSütakar kabilesiyiz. Hay­van ve süt bol olduğu için bu ismi almış kabilemiz. Bir gün Cemaleddin Gazikumuki, bizim köye geliyor. Komşu köyden ziyaretine gelenler:
“-Bizim köyde Ayşe isminde çok saliha bir kadın var.. Sen­den tasavvuf dersi istedi…“ demişler. Cemaleddin Gazikumuki, odadaki mangaldan köz halindeki bir ateş alıp kağıda sarmış: “O’na Bunu verin, dersi budur !...“ demiş. Ayşe Kadın’a bu közü keramet eseri sönmeden götürdüklerinde: “-Anladım, anladım... Siz de bu sütü O’na götürün…“ demiş. Cemaleddin Gazikumuki, Ayşe kadın’dan gelen sütü içmiş ve “-Elhamdülillah, Aslan Han'ın yaptığı eziyetleri ve verdiği kederleri giderdi bu süt. Bu geyik sütüdür. Ben ona kor halinde ateş gönderdim: "Şimdi tarikatı elde tutmak, bu ateşi elde tutmak gibidir; güçtür", demek istedim. O da bana geyik sütü göndermiş: "Ben onu tutamaz olsaydım bana bu geyikler gelip kendilerini sağdırır mıydı?" demek istiyor.“ der ve tasavvufi dersini tarif ederek intisabını kabul eder
Ruslara karşı Dağıstan ve Kafkasya’da başlatılan cihadın öncülerinden Gazi Muhammed, hayatının ilk yıllarında tasavvuf önderlerine inan­amıyordu, çünkü tasavvufun inceliklerini anlayamıyordu. Fakat ne zaman ki onların velî olduklarını fark edip, kerametlerine şahit olunca günahlarından pişman oldu ve tarikat silsilesinin şerefini dile getiren şiirler bile yazdı ve Cemaleddin Gazikumuki’nin elinden tasavvufa biat etti.
Müridi Gazi Muhammed, Dağıstan’daki siyasi liderliği döneminde, Ruslara karşı cihad bayrağını kaldırıp Dağıstan halkı Rus işgalcilere karşı ayaklandığında ve Kafkasya’ya inmiş olan Çar ordularına hücum ettiğinde babam, başlangıçta bu savaş konusunda Gazi Muhammed ile hemfikir değildi. Gazi Muhammed’e, tasavvufi yolunda bağlısı olarak anılmaya devam etmek istiyorsa, halkının aşırı derecede yıpranması ile sonuçlanacak saldırı faaliyetlerinden vazgeçmesini tavsiye eden mektuplar yazdı. Fakat Gazi Muhammed babamı dinlemedi ve bu uyarıcı mektupları kendisinden Ruslarla savaşma müsaadesi isteyerek babamın da mürşidi olan Kürin’li Şeyh Muhammed'e takdim etti.
Büyük mürşidimizden cihadı için ruhsat istediği mektubunu takdim ederken “Allah Teala, Kur'an'da kâfirlere ve Allahsızlara karşı savaşmayı em­retmektedir. Fakat halifeniz Seyyid Cemaleddîn bu hususta bana müsaade etmiyor. Bu durumda hangisine uymam gerekir? O’nu dinlememem bana vebal midir ?” diye sormuştu. Bu başvurusu üzerine Kürin’li Şeyh Mu­hammed, “
Şamil’in Dağıstan İmamı olarak Ruslara cihad açtığı güne kadar Gazikumuk’ta yaşadı ve daha sonra kızı ile evlendiği için damadı da olan İmam Şamil'in hizmetine girdi. Dağıstan ve Çeçenistan halkı ile ova sakinleri Şeyh Şamil'i Ruslara karşı açılan gazanın lideri olarak kabul ederlerken babamı da tasavvuf yolundaki önderleri olarak benimsediler.
Daha sonra İmam Şamil kız kardeşim Zahide ile, ben ve erkek kardeşim de O’nun önceki eşlerinden doğmuş olan kızları ile evlendik. Böylece ailelerimiz kaynaşarak adeta tek bir aile haline geldi. İmam Şamil’in 1859’da/h.1279’da mağlup olarak Ruslara esir düşmesi ve 25 yıllık cihadının neticesiz kalması ve Dağıstan'ın Ruslar tarafından işgalinden sonra Türkiye’ye göç ettik. İstanbul’da Osmanlı Sultanı tarafından “Dağıstan Şeyhi” unvanı ile taltif edildi.
Tasavvuf yolundaki vekâletini Dağıstan’da yetiştirdiği önde gelen halifesi Ebu Ahmed Es-Suğuri’ye bırakmıştı. Şeyh Cemaleddin Gazikumuki Osmanlı Sultan’
İstanbul Üsküdar’daki evleri, kısa sürede sevenlerinin ve yoluna bağlananların feyiz aldığı bir maneviyat pınarına dönüşür. Üsküdar’
Dağıstan’dan İstanbul’a gelen Gazikumuki ailesi Sultan’
Zaten Seyyid Cemaleddin’in manevi tasarrufları konusunda muhalif olan ve biraz da huysuz tabiatta olan hanımı, İstanbul’daki hallerinden ve içinde bulundukları durumdan hoşnutsuzluğunu sıkça dile getirmektedir. Cemaleddin Gazikumuki Hz. eşinin kıymetini bilmemesine, hatta eziyetlerine sabredermiş. Bir gün velayet halini kabul etmeden ölmesi halinde manevi olarak zarar göreceğini bildiği için ölmeden önce eşine halini bildirmek için: ‘-Hanım, şu anda karşıda Sarayburnu’nda bir vapur batıyordu. Onun batmaktan kurtul­masını Allah'ın izni ile sağladım. Ben bugün öleceğim. Sen yarın bir gazete al. Söylediklerimin doğruluğunu anlarsın’ demiş.
Cemaleddin Gazikumuki'nin kızı ertesi gün bir gazete alıyor. Hakikaten, batmakta olan bir vapurun anlaşılmaz bir yardım ile mucize kabilinden kurtulduğunu yazıyormuş. Bunu Cemaleddin Gazikumuki'nin kızından dinleyenlerden birisi bana anlattı.
Seyyid Cemaleddin Gazikumukî’nin kabri Üsküdar-Karaca Ahmet kabristanında İmam Şamil ailesinden fertlerin de defnedildiği kısımdadır.
ın Kumuk şehrine “Gazi” unvanı verilmesi, Hz. Osman zamanında ashabı-ı kiramın Dağıstan’ın İslamlaştırılması maksadıyla bölgeye gelerek savaştıkları ve çok sayıda şehit verilmesi ve birçok sahabenin yaralanarak “gazi” olmasına işaret etmektedir. Bu bölgede ashaba ait birçok kabir bugüne ulaşabilmiş en az bir o kadarı da namsız-nişansız olarak kaybolmuştur. Birçok sahabe İslam’a kazandırılan bölgeden Arabistan’a dönmeyerek bölgede yerleşmiş ve bölge halkıyla yapılan evlilikler sonucu ashabdan birçok ismin soyu bu bölgede devam etmiştir. ın zulmüne ortak olmama düşüncesiyle "Zalim Sultanın ne kâtibi olurum, ne de müftüsü" diyerek Han’ın danışmanlık önerisini reddeder. ın yazılı anlatımıyla benzer olan bu rivayet, “zalim yönetici”ye destek olunmaması hassasiyetini yansıtması yönünden önemlidir.İnsanlarınkinden önce Allah'ın emirlerini yerine getirmek gerekir.” diye cevap vererek açıktan olmasa da O’na cihad açma konusunda ruhsat vermişti. ının ricası ile Üsküdar’da kendisine verilen evde yerleşerek ölümüne kadar İstanbul’da ikamet etti. Şeyh Şamil ise, Hac’ca gitmek ve daha sonra Medine-i Münevver’de Resulüllah Efendimiz -s.a.v.-‘e komşu olmak arzusu ile Hicaz’a gidecektir.ı yakıp yıkan tarihi yangında Şeyh Cemaleddin Gazikumuki pencereden bakıyor ve neredeyse yanlarındaki eve kadar gelen alevlere rağmen hiç telaş sergilemiyormuş. Bu durumdan endişelenen akraba ve sevenleri, : “Efendi, evden çık, hiç değilse bazı eşyaları kurtaralım…” deyince şu cevabı almışlar: “-Benim evimde bir metelik dahi haram para yok. Haram parayla inşa olunmayan ev yanmaz…” Bir anda rüzgârın yön değiştirmesi ile Seyyid Cemaleddin’in evine kadar ulaşan yangın o noktada kalıvermiş; mahallede adeta bir tek o ev yanmadan kurtulmuş…”ın ilgisine rağmen birçok güçlüklerle karşılaşır. Bu konuyu içeren ve Seyyid Cemaleddin Gazikumukî’nîn manevi büyüklüğüne bir başka örnek olarak Ali Usta, şu rivayeti nakletmektedir: Şu hadisi bilmiyor musun? : “Mü'minin ferasetinden sakının, çünkü o Allah'ın nuruyla bakar.” Benim iyi bir mü'min olduğumdan şüphe mi ediyorsun?” diye sordu. Daha sonra, Gazi Muhammed'in arkadaşına dönerek şöyle dedi : “Ey, kardeşim, beni ziyaret etmektense, üç yıldır dargın olduğun babanla barışman senin için daha hayırlıdır. Şayet hayır duamı almak istiyorsan, bil ki, onunla barışmadan sana hayır-dua etmeyeceğim. Babana dön ve kabahatlerini affetmesini dile, daha sonra bana gel.”Şayet burada bir mezar varsa şu öküzü kurban ederim.” dedi ve mürid toprağı kazmaya koyuldu. Babamın işaret ettiği mezarı kazdıklarında, sanki aynı gün tabuta konmuş gibi hiç bozulmamış bir kadın cesedi buldular. Muhafız sapsarı kesildi, şaşırdı ve hemen yanına koşarak her şeyi Han'a anlattı.