Eş-Şeyh Muhammed Nurul Arabi (ks)

Seyyid Muhammed Nur’un yaşadığı yıllar (1228-1305 H.) 1813-1887 arasıdır. Bu döneme baktığımızda, Osmanlı Devleti’nin iktisadi, siyasi ve sosyal yönlerden tam bir çöküntü içinde olduğunu görmekteyiz. Bu asır, dünyanın hem coğrafya hem de teknik ve tefekkür bakımından hızlı ve dikkat çekici değişmelerin birbirini izlediği dönemdir. Avrupa ülkeleri ve milletleri için yükselme,iyiye gitmenin doğum sancıları olan bu gelişme ve değişmeler, Osmanlı İmparatorluğu için ne yazık ki,ölüm belirtileri mahiyetini taşıyan olaylar biçiminde tecelli ediyordu. Hemen bütün kurumlarında yozlaşma,sarsılma ve çatlamalar görülüyordu. Koskoca İmparatorluk bu dönemde çeşitli yönlerden budanıyor ve günden güne bitip tükeniyordu. Sosyal yöndeki çöküntüden tarikat ve tasavvuf kurumları da etkilenmiş,öyle ki birbirlerine bile düşmüşlerdir. Seyyid Muhammed Nur,yaşadığı yıllar itibariyle (1813-1887) sırasıyla II.Mahmud, I. Abdülmecid, Abdülaziz, V.Murat ve II.Abdülhamid idareleriyle bulunmuştur.
Doğumu Ve Yetişmesi
Avam arasında “Arab Hoca”, Havas arasında “Seyyid Hoca” ismiyle bilinen Seyyid Muhammed Nur,1228/1813 yılında doğmuştur. Doğum yeri Mısır’ın başkenti Kahire’nin Mahalletü’l-Kübra kasabasıdır. Babası cihetinden Seyyid olup, Hz.Hüseyin kolundan Hz.Ali’ye, dolayısiyle Hz.Muhammed Mustafa’ya (S.A.V) dayanır. Babası Kudüs civarında zaviyesi olan Seyyid İbrahimü’l-Kudsi’dir. Dedesi ise, meşhur veli ve şeyh Bedrü’l-Veli’dir.Tesbit edilen şeceresi şöyledir:
İmam Hace Muhammed Nur, İmam İbrahimü’l-Kudsi, Seyyid Bedrü’l-Veli, Seyyid Muhammed, Seyyid Yusuf, Seyyid Bedr, Seyyid Yakub,Seyyid Mutahhar, Seyyid Salim, İmam Muhammed,İmam Zeyd,İmam Ali, İmam Hasenü’l-Arizü’l-Ekber, İmam Zeyd, İmam Zeyne’l-Abidin Ali, İmam Seyyid Hüseyin (R.A),İmam Hümam Ali b. Ebu Talib (K.V), Seyyidü’s-Sakaleyn Muhammed Mustafa (S.A.S) dir.
Özellikleri itibariyle; boyu kısaca, etine dolgun, tatlı ve güleç bir yüze sahipti. “İnsanlara, akıllarınca konuşu
nuz” emri nebevisine fevkalade riayetleri olduğundan, karşısındakinin istidadına göre telkinde bulunurlardı. Karakteri yumuşak olmakla beraber bazen zarifane latifeler yaparlardı. Lakin erkan ve ahkam-ı Muhammedi’ye azıcık bir leke sürülmek istendiği hal ve zamanda hemen akli ve nakli deliller ortaya koymasındaki cesurane hareketleri, çekeme
yenlerini bile hayrete düşürürdü. Kendisine sorulan sorulara ve halledilmesi istenilen meselelere akli ve nakli cevaplar verirdi. Bilhassa tefsir ve hadis ilimlerinde hafızaları kuvvetli idi.Zahir ilimlerinden iki defa icazet verdikleri gibi, batın ilimlerinden de Hakikat bilgisine sahip Tahkik Mertebesine varan pek çok değerli, faziletli ve irfan ehli şahsiyetler yetiştirmiştir. Çocukluk yıllarında yetiştiği yer olarak Kahire ve civarını görmekteyiz. Küçük yaşta babasını kaybeden Seyyid Muhammed Nur, dayılarının yanına yerleşir ve onlarla üç yıl beraber kalır. Dayıları da, dedeleri ve babaları gibi aşk ve tasavvuf ehli kimseler olduğundan kendisi küçük yaştan itibaren bu havayı teneffüs etmiştir. Seyyid Muham
med Nur yaşı yediye vardığında Kahire’ye gidip şeyh Hasan el-Kuveysni’den (1254/1839) öğrenim görmüştür.Ca
miü’l-Ezher’deki tahsil süresi dokuz yıl sürmüş (1235-1244/1819-1828) hocası Şeyh Hasan el-Kuveysni kendisiyle yakından ilgilenmiş, hiç bir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Şeyhinin emriyle gittiği Yanya’da Şeyh Yusuf’un (1245/1829) damadı Talat Efendi’den tahsile devam etmiştir. 1245/1829'da Mekke’ye gittiğinde orada Şeyh Ömer Abdürrasul’den hadis okumuştur. Seyyid Muhammed Nur,şeyh Hasan el-Kuveysni’nin emriyle Yanya’ya Şeyh Ahmed Efendi ile gitmiş ve orada Nakşibendi şeyhi Yusuf efendiye intisabla bu tarikata girmiştir. Kısa bir süre sonra bu sefer şeyh Yusuf efendinin emriyle Mekke’ye gitmiş ve orada boş durmayarak Şeyh İbrahim eş-Şemariki’den Halvetiyye-i Şabaniyye,
Üveysiyye ve Ekberiyye tarikatlarına intisap etmiştir.Aynı zamanda Hadis dersini de aldığı Şeyh Ömer Abdürrasul’e intisap etmek istemiş, O da kendisine Mısır’a dönmesini ve Şafii mezhebi üzere yolda namzlarını kasru cem’ ile (öğle ile ikindi, akşamla yatsı namazlarnı birleştirip kılmak) kılmasını emretmiştir. Seyyid Muhammed Nur, Hanefi mezhebinde olmasına rağmen, bu emre uyarakMısır’a dönmüştür. Daha sonraları, İstanbul’da misafir olarak bulunduğu sıralarda (1255/1839) civarı Şeyh Abdülhalık el-Kazgani (Kazancı) Efendi’den de tarikat-ı Nakşibendiyye almıştır.1259/1843 yılında ikinci defa olarak hacca gidişinde bu kez Abdülhalık Efendi’nin halifelerinden Şeyh Mustafa b. Mahmud Trabzoni Efendi’den tekmil-i tarikatla teslik ve irşad icazetnamesi almıştır.
Müderrisliği
Seyyid Muhammed Nur, kısa sürede ahz-ı ulum ve marifetten sonra, şeyhi ve sebeb-i feyz ve rifatleri olan üstadı Hasan el-Kuveysni’nin “Filan kitabı okut, sen Rum’a git” emriyle 1245/1829'da Rumeli’ye doğru yola çıkar. İskenderi
ye’den ayrılıp Antalya-Gelibolu-Selanik şehirlerinde biraz kaldıktan sonra Serez’e gelir ve Serez medresesinde bir süre müderrislikte bulunur. Demirhisar, Doyran, Ustrumca yoluyla Koçana’ya varır ve Üsküp valisi Hıfzı Paşa’nın yaptırdığı Koçana Medresesi’nde yerli halkın büyük ricaları sonunda müderrisliğe başlar. Yıl, 1249/1833 tür. Müderris olduğu senenin Ramazan ayında da Koçana Camii’nde Kaside-i Emaliye’yi Türkçe açıklayarak okutmuştur. Usul-i Fıkıh ve Fenari de takrir ettiği dersler arasındadır. O tarihte mevcut talebelerinin başlıcaları; İbrahim, Ali, Hasan ve Ahmed Efendilerdir. Üsküp valisi Hıfzı Paşa, daha henüz 21 yaşında olan bu fazıl hocayı görmek arzusuyla Üsküb’e davet etmiş,görüşmüş ve oradaki alimlerle de tanıştırmıştır. Bu görüşme sonucu Hıfzı Paşa kendisini sevmiş, evlat ve yakınlarının öğretimi için Koçana’ya beraber gitmelerini istemiştir. Fakat Paşa’nın hanımı çocuklarından ayrılmayı göze alamayınca,Seyyid Muhammed Nur’a Üsküp’te devamlı oturmasını rica etmişler, O da buna razı olmamış,sonunda yılın altı ayı Koçana’da, diğer altı ayı da Üsküp’te oturulmasına karar verilmiştir.
1269/1852 yılında kendisine biat eden Müşir Çerkes İsmail Paşa’nın (1277/1860) davetiyle Manastır’da üç ay ikameti esnasında çoğunluğu memur ve subaylardan oluşan bir zümreye Şeyh Bedrettin’in (837/1420) Varidat adlı eserini okutmuş ve bu takriri zaptedilerek Letaifü’t-Tahkikat fi şerhi’l-Varidat adı verilmiştir. 1288/1871 yılında, içlerinde Haririzade Hoca M. Kemaleddin (1299/1881), Rifai şeyhi Ahmed Safi (1310/1892), Şeyhülislam Mir Muhtar (Molla Bey) (1300/1882), Mirefte’li Hoca Abdullah Hulusi (1302/1884), Evkaf Müfettişi Hacı Tevfik, Mısır mollası Kamil ve Mevlevihane kapısı Tarsus Rifai şeyhi Abdülkerim (1323/1906) Efendilerin bulunduğu ilim erbabına Alay Emin’i Halil Efendi’nin evinde Seyyid Şerif Cürcani’nin vahdet-i vücud risalesini ve bundan başka et-Taiyyetü’l-Farıdıyye ile Risaletü’l-Ahadiyye‘yi tedris etmiştir. Seyyid Muhammed Nur,1253/1837'de gördüğü rüyada Peygamber Efendimizin kendisine üç satır yazılı bir kağıt verdiğini ve Hz. Ebubekir’in bunu Tevhid-i Ef’al, Tevhid-i Sıfat ve Tevhid-i Zat diye okuyup, fena makamlarını telkin eylediğini bildiriyor. Seyyid Muhammed Nur, telkin aldığı bu üç makamın zevkine devamın yanında kendidine intisap edenleri de mezkur mertebelerin neş’esiyle 1259/1843 yılına kadar yetiştirmiştir. Adıgeçen yılın Şaban ayının ondördünde Mekke’ye varan Seyyid Muhammed Nur, bu ziyarette de kendisinin hala manevi alanda mükemmel oladığını görüyor ve yanındaki müridi Üsküp ulemasından Hacı Nebi Efendi’ye; “Bize bu ilm-i zahir kifayet etmez. Mekke-i Mükerreme ve Beyt-i Şerif, mürşid-i kamilden hali değildir. Kendimize bir mürşid-i kamil arayıp bulmamıza fırsattır.” diyor. Sonunda meczup Mekke’li melami derviş Mehmed’e kavuştuğunu söylüyor.Adı geçen derviş,Seyyid Muhammed Nur’a bir Erbain çıkarmasını emrettiğini ve bu itikaf esnasında kendisine makamat-ı Beka, yani;Cem’, Hazretü’l Cem’ ve Cem’ü’l Cem’in Hz. Rasulullah’ın ruhaniyyeti tarafından uyanık halde telkin edildiğini söylediğini görüyoruz. Haccı edadan sonra Mısır yoluyla Rumeli’ye dönerken yol üzerinde Yenbu’ denilen yerde Hatm makamı olan Ahadiyyetü’l-Cem’ makamının yine Rasulullah (S.A.V) tarafından şebeke içine alınıp telkin edildiğini söylüyor. Bekabillah mertebelerini telkin alışını Menba’u'n-Nur adlı risalesinin ilgili bölümünden aynen veriyoruz.
“1255 tarihinde Üsküpte iskan ettim.59 senesine kadar bu makamat-ı selaseye müdavemet eyleyip zevkeyledim.59 tarihinde Hicaz’a azimet eyledim. Mekke’i Mükerreme’ye şehr-i Şaban’ın ondördüncü gününde dahil oldum. Tavaf-ı kudüm eyledim. Harem-i şerif’de otururken meczup suretinde bir zat yanıma gelip oturdu. Gömleğinin üstünde kehleler gezip, tamam gömleğime geçecek dereceye geldikleri zaman yine dönerlerdi. O zat bana dedi ki: “Sakın kehlemizden korkma.Zira bizim kehlemiz terbiyelidir. Başka kimseye gitmez. “Ben dahi, “İsminiz nedir ?” dedim.” İsmim derviş Mehmed’dir, ehl-i Mekke’den ve Beytü’l-Kadi evlatlarındanım.” dedi.” 45 tarihinde Hacc-ı Şerif’e geldiğin vakit seninle beraber oturdum. Hatta olvakit mavi kürk giymiştin. Daha hadaset-i sinnin vardı” buyurdular. “Tarikiniz nedir ?” dedim. “Muhammmediyye’dir” buyurdular. “Ben de isterim” dedim. “Gir” dedi. “Dersin nedir” dedim. “Cem’ü’l-Cem’dir” dedi. “Makamat-ı Tevhid bana telkin olunduğundan telkin eyle” dedim.” “Kırk gün halvete gir” dedi. Fakir dahi kırk gün halvete girdim. Zeytinyağı katık eyledim. Esna-ı halvette, makam-ı Hanefi ardından rü’tada bir zat gördüm ki, tavafta ve Hacer-i Esved ziyaretinde olan izdihamda elini öpmeğe yürüdüm. Ol zat kıyam buyurdular. Elini öptüm. Oturdular. Ben dahi uyandım. Ba’dehu, Derviş Mehmed Hazretleri’ne ma’nayı nakleyledim. “Tevhid-i Zat mürşidi oldun” dedi. “Nevakit ?” dedim. “Haber veririm” dedi.
Ba’dehu, Zi’l-hicce’nin onbeşinci günü Babü’l-basita hizasında Derviş Mehmed’e mülaki oldum.Gördüğüm zat yine zuhur etti. (S.A.S) O esnada Derviş Mehmed çekildi. Ve ol zat duadan sonra Beyt-i Şerif’e karşı Fakir için tazarru’ ve niyaz eyledikten sonra odaya gelip hizmetimizde bulunan Gradas’lı Hacı Emin’i gördük. Ma’nen makam-ı Cem’i telkin eyledi. Ve, ta’am teklif eyledim. “Ta’am yemeyiz” dediler. Ba’dehu “Medine’ye gitmek isterin, selam var mı?” dedi. Fakir, “selam ederim” dedim. “Yarın inşallah bu vakit gelirim” dedi. Fi’l-vaki’ ertesi gün ol vakit o mevzi’de yine mülaki oldum. Ke’l-evvel,Fakir için Beyt-i Şerfi’e karşı dua ve tazarru’ eyledi. Ba’dehu odaya geldi. Hazretü’l-Cem’ makamını ma’nen telkin eyledi. Ke’l-evvel ta’am teklif eyledim. “Ta’am yemeyiz” dedikte, “Ta’am yemezseniz,lakin elbisemi giyersiniz ya” deyup kisvemi verdim. Aldı ve giydi. Ba’dehu, bana “Medine’de mülaki oluruz” dedi.Fakir dahi Medine’ye vardım. Fi’l-vaki’ Babü’s-Selam’da mülaki olduk.Cem’ül-Cem’ makamını telkin eyledi. İzdiham, güya kimse yok gibi idi. “Bağdad’a gideceğim” dedi. Fakir dahi bir haftadan sonra Medine’den çıkıp, Mısır canibine teveccüh eyledim. Konak konak gidip bir gün Cin kal’asına vardık. Fakir, bir koyun alıp pişirtip fukaraya tasadduk eyledim. Ve başını alıp kendim yedim. Ve gün uykusu uyurken, ma’nada kendimi Medine’ye varıp Babü’s-Selam’dan dahil olur gördüm. Rasulullah (S.A.S) hazretlerinin şebeke-i şerifi yanına vardım. O anda Hazreti Rasulullah (S.A.S) hazretleri
hazretlerinin suret-i unsuriyyesi olmayan suret-i nuraniyyesini görüp, güneşin nurundan daha safi ve nurlu gördüm. Hz. Rasulullah dahi şebeke-i şerifin dahilinden mübarek ellerini açıp,Fakir’e “Yürü” dedi. Fakir dahi yürüdüğümde beni, şebeke-i şerifin içine aldı. Ol anda şebeke-i şerifde mahvolup, Fakir’i kendine geçti. Ve Ahadiyyetü’l-Cem’ makamını telkin eyledi.”
Vefatı
İslam’ın ilim ve irfana verdiği önemi devamlı aşılayan Seyyid Muhammed Nur,aynı zamanda ilahi emirlere, şeriat-ı Muhammediyye’ye bağlılığın şart plduğunu hareketleriyle de gösteriyor ve her dakikasını ibadet ve taatta geçiriyordu.1305/1887 kışı bitmiş ve Mart ayı gelmişti.11 Mart günü bütün ihvanı çağırttı ve onlara son nasihatlarını yaptı. Mısır’da doğan Seyyid Muhammed Nur,Türkler arasında yaşamış,her halükarda Türkçe konuşmuş, yazmış ve eser bırakmıştır. Onlardan evlenmiş ve çocuklarını evlendirmiş ve son anlarında yine onların arasında olmuştur. Gelenlerin herbiriyle helalleşir, onlara tesellide bulunur.29 Cemaziyelahır 1305/12 Mart 1887 pazartesi gecesi HAKK’a kavuşur. Ustrumca’da vefat ettiği odada,peygamberin vefat ettiği odasında defnolunduğu gibi defnedildi.Ustrumca, halen Makedonya’nın bir sınır şehridir. Mısır’da başlayan ömür, tam yetmiş dört yıl sonra Ustrumca’da noktalanmış olur. Allah Seyyid Muhammed Nur Efendi gibi insan-ı kamillerin feyzlerinden bizlere de nasip eylesin inşallah (Amin).