Abdulkadir Udeh

ABDULKADİR UDEH

Şehid Prof. Dr. Abdulkadir Udeh
Fakir Bir Ailenin Çocuğuydu
1907 yılında, Mısır'da fakir bir aile yuvasında dünyaya gelen Abdulkadir Udeh, 1930'da Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Mezuniyetinden sonra sırasıyla hakimlik ve savcılık yapan Udeh, 1951'de Müslüman Kardeşler'in ısrarı üzerine resmi görevinden istifa ederek avukatlık yapmaya başlamıştır. Bazı kaynaklarda belirtildiğine göre okul yıllarında Udeh dinle, dünya işlerinin birbirinden ayrı olduğuna inananlar arasında yer alıyordu. Ancak o yıllarda Hasan el-Benna'nın başlattığı harekette tertiplenen toplantılara katılmaya başlayınca sahip olduğu yanlış fikirlerden döner ve bu harekete katılır. (1) Öyle ki ilerleyen zaman içinde Udeh, cemaatin ikinci adamı durumuna gelir. Toplantılarda Hasan el-Benna'dan sonra yer alırdı.

Udeh ve İhvan'la İlgili Davalar
Udeh'in hakimlik yaptığı sıralarda mahkemede Müslüman Kardeşler'i ortadan kaldırma amacına yönelik bir çok dava açılmıştı. Fakat Udeh, İhvan teşkilatının kapatılmasının kanuni olmadığı gerekçesiyle kendisine gelen davalarda beraat kararı verdi. (2) Kral Faruk tahttan indirildikten sonra, Muhammed Necip zamanında yeni Mısır anayasasını hazırlamak üzere kurulan komisyona üye olarak seçildi. Komisyon çalışmaları sırasında hürriyetleri savunan ve anayasanın İslami esaslara dayandırılmasını isteyen tavırlarıyla dikkat çekti. (3) 1953'te de ilminin genişliğine ve İslami anlayıştaki ehliyetine güvenildiğinden, kendisine Libya anayasasını İslami esaslara göre hazırlama görevi verildi.

Doğruları Söylemekten Kaçınmıyordu
Udeh, hukuk ilminde derin ve kapsamlı bir bilgiye sahip olduğu gibi gerek hukuk alanında ve gerekse siyasi mücadelesinde cesur bir karaktere sahipti. "İslam ve Yürürlükteki Kanunlar" adlı eserinde "Kanun Kusura Bakmasın" başlığı altında şunları söylemektedir: "Doğrusu üzerimde büyük bir sorumluluk hissediyorum. O da, beşeri hukuka karşı mazeretimi ortaya koyma mükellefiyetidir. Hukuka karşı mazeret beyan etmek için benim gibi bir hukukçudan daha evla kim olabilir? Çünkü hukuku açıklamak, tatbik etmek, zihinlere yerleştirmeye çalışmak saldırı ve tahripten kurtarmak benim gibi hukukçuların vazifesidir. Fakat ben kanuna karşı mazeretlerimi beyan edip karşı çıkıyorum. Kanundan, nizam olması itibariyle özür diliyorum, ancak döküldüğü kalıplar, dayandığı köksüz prensipler bakımından onu reddediyorum. Ona hücum etmeyi bir vazife biliyorum. Çünkü kanun, kanunluktan çıkmış, hakkı haykıranları susturmak için bir vasıta haline gelmiştir. Doğru söyleyenleri esaret zincirleriyle kelepçeleyen, hapishane hücrelerinde çürütmeye mahkum eden bir tağut olmuştur." (4)
Bu ifadelerinde de görüldüğü gibi o, hakimlik ve savcılık hayatında hiçbir zaman doğruları söylemekten çekinmemiş ve doğru bildiğini uygulamaktan da geri kalmamıştır. Siyasi baskılar ve maddi kaygılar onu yolundan, doğru bildiğini söylemekten alıkoymamıştır. Ondan herhangi bir talepte bulunan cumhurbaşkanı dahi olsa o bu isteği İslam'a ve Müslümanların menfaatine uygun bulmadığında reddediyordu. Abdunnasır'ın İngiltere ile imzaladığı antlaşmayı Müslüman Kardeşler adına inceleme görevinin Abdulkadir Udeh'e verilmesi üzerine kazırladığı raporda, İngiliz menfaatlerini koruduğu ve İngiliz işgaline zemin hazırladığı gerekçesiyle antlaşmaya karşı çıktı. Abdünnasır da Udeh'den bu antlaşmanın kanuni yönünü incelemesini istemişti. Ancak Udeh Amerikan ve İngiliz menfaatlerini koruma uğruna bölgenin harp ve sıkıntıların içine sokulacağı gerekçesiyle Abdünnasır'ın bu talebini reddetti. Onun bu yöndeki raporu Abdünnasır ile Müslüman Kardeşler ve bizzat Abdülkadır Udeh arasındaki uçurumun büyümesinde etkili olmuştur.(5)


"Zulüm Karşısında Tarafsız Olamam"
Abdulkadir Udeh'in meslek hayatındaki cesaretine diğer bir örnek de onun açıkça "ben tarafsız değilim" demesiydi. Bu sözüne şöyle devam ediyordu:
"Hakim nasıl tarafsız olabilir?

Yönetim ve idarenin problemleri içinde yaşayan partilerin ve fraksiyonların çatışmalarını müşahade eden, sosyal ve siyasal çığlıkları işiten, her gün yoksulların ve düşkünlerin ürpertici manzaralarını gören, mazlumların, işçilerin feryat ve figanını duyan, her an için çeşitli renklere girmiş sosyal köleleştirmeyi, siyasi baskıyı ve tefeci sömürüyü gözünün önünde gören bir hakim nasıl akıl ve fikrini çalıştırmayarak, şuur ve duygularından soyutlanarak tarafsız olabilir? Olup bitenlere karşı lakayt kalması istenir!

Esarete düçar olan bir milletin hakimi tarafsız olamaz!

Her yönüyle anarşiye düşmüş bir milletin hakimi tarafsız olamaz!

Sanıklara, yaptıklarını ve yapmadıklarını zorla itiraf ettirmek için her türlü işkenceye müsaade edilen bir ülkenin hakimi tarafsız olabilir mi? İtiraf ettirme gerekçesiyle sanıkların tırnakları çekilir, bayılıncaya kadar dövülür, vücudları ateşle dağlanır, kamçıyla renkleri değiştirilir, demirler ve odunlar arkadan sokularak ırz ve namusları çiğnenir, annelerine, ailelerine ve kız kardeşlerine aynı şeylerin yapılacağı yönünde kendilerine tehditte bulunulursa böyle bir milletin hakimi gerçekler karşısında nasıl susabilir?

Din ve ahlaktan soyutlanan bir milletin hakimi lakayt olamaz" (6)


Siyasette de Cesurdu
Hukuk alanındaki bu cesaretinin yanısıra siyasi alanda da aynı cesarete sahipti. Subaylar Necib'i başkanlıktan atmak istediklerinde Udeh onbinlerce Mısırlının başına geçerek, onları caddelerde yürütmüş ve subayları, bakanları zorlayarak Muhammed Necib'in tekrar Mısır'a başkan olması için çalışmıştı.

1954'de Udeh, Abdünnasır'a İhvan'ın kapatılmaması için nasihatte bulunarak, kapatılması halinde İhvan'a bağlı gençlerin, liderlerinden izinsiz herhangi bir harekette bulunabileceklerinden korkulacağını söylemesi üzerine aralarında şöyle bir konuşma geçer:

-İhvan'ın sayısı ne kadardır?

-İki veya üç milyon.

-İhvan'ın sayısı yedi milyon olsa bile ben halkın üçte birini gözden çıkarabilirim.

-Bir kişinin hayatına yedi milyon. Bu senin yanına kalmaz Cemal!..


İslami İlimlerde de Kendini Yetiştirmişti
Abdulkadir Udeh hukuk ilminin yanısıra İslami ilimlerde de derin bir bilgiye sahipti. Kur'an-ı Kerim'in:
"Kimler Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezlerse işte onlar kafirdirler." (Maide, 5/44)

"Kimler Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezlerse işte onlar zalimdirler." (Maide, 5/45)

"Kimler Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezlerse işte onlar fasıktırlar." (Maide, 5/47)

mealindeki ayetleri hakkında düşüncesini diğer müfessirlerin tefsirlerini de göz önünde bulundurarak şöyle açıklıyor: "Allah'ın indirdiklerinden başka birtakım hükümler ortaya koyarak, kısmen veya tamamen Allah'ın indirdiklerini bırakıp, bununla beraber Allah'ın hükümlerinin doğru olduğunu kabul ediyorsa; onun dediği, kendisi hakkında geçerli kabul edilir ve herkes içinde bulunduğu duruma göre değerlendirilir. İnsanların ortaya koymuş olduğu bazı düzenleri, Allah'ın indirdiklerinden daha üstün gördüğü için, Allah'ın hükümlerinden yüz çevirirse, o kimse kesinlikle kafir olur. İnkar ve redden dolayı değil de başka bir nedenden dolayı Allah'ın hükmünden başkasıyla hükmeden kimse de herhangi bir hakkı ortadan kaldırıyor ve adaletten veya eşitlikten uzaklaşıyorsa o zaman da zalim olur. Değilse fasıktır." (7)


İslam Ceza Hukuku'yla İlgili Eseri
Abdulkadir Udeh'in en önemli eseri İslam Ceza Hukuku alanında yazılan "et-Teşriu'l-Cinaiyyu'l-İslami Mukarinen bi'l-Kanuni'l-Vaz'i" adlı eseridir. Bu eser "Mukayeseli İslam Hukuku ve Beşeri Hukuk" adıyla dört cilt olarak Türkçe'ye tercüme edilmiştir. (Orjinali 3 cilttir) İlk iki cilt Ceza hukukunun genel kısmını içermektedir. Yani bugünkü laik hukukta da olduğu gibi ceza hukukunun genel kısmında; ceza, ceza hukukunun amacı, suç, suç türleri, suçun görünüm şekilleri, ceza hükümlerinin yer itibariyle tatbiki, cezai sorumluluğun esası, cezai sorumluluğu ortadan kaldıran haller gibi konular işlenmiştir. Aynı zamanda laik hukuk sistemleriyle de mukayeseler yapılmıştır.
Kitabın son iki cildinde ise ceza özel hukukunun konuları işlenmiştir. Özellikle İslam ceza hukukunda yer alan suç türlerini ve cezalarını oldukça geniş bir biçimde ve ayrıntılı olarak incelemiştir. Bu bölümde de beşeri hukukla İslam hukuku arasında mukayeseler yapılmıştır. (Cool


Şehadeti
Yukarıda belirtilen bir çok sebepten ve özellikle de resmi görevini terkederek kendisini tamamen İslami çalışmalara vermesi, kararlılıkla ve cesaretle davasını savunması dolayısıyla 1954'de beş arkadaşıyla birlikte idam edilerek şehid edilmiştir. Ancak asılarak şehid edilirken bu sebeplerden hiç birisi gündeme gelmemiştir. Bilakis o hiç alakası olmayan bir suçla; Abdünnasır'a suikaste teşebbüsle itham edilerek hakkında idam kararı verilip asılmıştır. Darağacına yaklaştığında şöyle diyordu: "Ben Allah'la görüşmeye gidiyorum. Onun için ister yatağımda, ister savaş meydanında, isterse esir veya hür olarak öleyim hiç önemli değildir." Hazır bulunanlara hitaben de şunları söyledi: "Bana şehadeti nasip eden Allah'a şükrediyorum. Şunu bilin ki benim kanım sizin inkilabınızı boğacaktır."

Eserleri
1.Mukayeseli İslam Hukuku ve Beşeri Hukuk (Türkçeye tercüme edilmiştir)
2.İslam'da Mal ve İdare (Tercüme edilmiştir)

3.İslam ve Siyasi Durumumuz (Tercüme edilmiştir)

4.İslam ve Yürürlükteki Kanunlar (Tercüme edilmiştir)

5.el-İslam Beyne Cehli Ebna'ih ve Aczi Ulemaih ("Evlatların Cehaleti, Alimlerin Acizliği Karşısında İslam" adıyla tercüme edilmiştir.)